Dr. Hayal Köksal
Publication year: 2014

safe_image   www.dignitypress.com adresinden kargo ücretsiz olarak satın alabilirsiniz!

  ÇEKİRDEKTEN YETİŞTİRME
İstanbul Ekim 2014

İÇİNDEKİLER
Önsöz 5
Kitaba Değer Katan Yorumlar 11
İçimdeki Çocuktan Önsöz 18

Bölüm 1 – Sürekli Gelişim Yolculuğu 21

Bölüm 2 – Dağarcığımdaki Yeni Kavramlar 27

Bölüm 3 – Bireysel İlkeler 39

Bölüm 4 – Yol Haritası 53

Bölüm 5 – Yaygınlaştırma 63

Bölüm 6 – Çekirdekten Yetiştirme 67

Bölüm 7 – Etkinliklerin Önemi 81

Kaynakça 88

Ekler

Ek 1 – Etkinlikler 93

Ek 2 – Okul Niteliğini Değerlendirme Çizelgesi 145

Ek 3 – Uluslar Arası Bilişimci Martılar Projesi 151

Hayal Köksal Kalite ve Barış Eğitim Ağı 157

Yazar Hakkında 159

ÖNSÖZ

Yavrularımız; geleceğimiz… Onlar evlerimiz ve okullarımızdaki “Yaşam Boyu Gelişim Yönetimi” ile “Saygın Gelecek Liderleri” yetiştirme çalışmalarımızın odaklandığı hedef kitle. Diğer bir deyişle, gelecekte vatanımızı ve tüm değerlerimizi hür iradelerine bırakacağımız birincil ve asıl paydaşlarımız.

Ailelerin çocuklarına temel yaşam becerilerini ve iyi insan olma özelliklerini benimsetme yolculuğunda eğitim kurumlarıyla ortak hareket etmesi ve aynı dili konuşması da son derece önemli. Çağımızda eğitimin ana amacının “Öğrenmeyi öğrenmiş, yaşam boyu öğrenci olmayı özümsemiş özellikte yeni kuşaklar yetiştirmek” olduğunu biliyoruz. Zamanımızda ancak böyle bir hedefle ‘Nitelikli/Kaliteli İnsan’ yetiştirebilmek mümkün gibi görünüyor. Dünya liderliğine soyunan Hindistan ve Çin gibi ülkelerde uygulanmakta olan eğitim programlarını incelediğimizde bu anlayışın yerleşmiş ve çevre ülkeleri de içine alan bir yapılanmayla genişletildiğini görüyoruz. Bu ülkeler büyük bir değişim ve hızlı bir kalkınmanın çalışmalarını yürütmekteler, hem de kültürel ve moral değerlerini işin içine çok güzel bir şekilde katarak…

Bugün öğrenci olanların “öğrenicilik” yanlarının hiç bitmemesi gerektiğini anlaması ve sonraki yıllara taşıması ancak bugünden geliştirecekleri ve kendilerine uyarlayacakları; “Bireysel Gelişim Uygulamaları”yla mümkün olabilecek, aynen Köy Enstitüleri anlayışındaki “Değişimi; yaparak, yaşayarak öğrenen aydınlığın çocukları”nın yaptığı gibi. Tüm uğraşlarımız, yalnızca çocuklarımızı değil kendimizi de hızla değişen dünya koşullarında daha iyi bir yaşama hazırlayabilmek; 21. yüzyılın küresel rekabet ve şiddet ortamında bile mutlu, başarılı, sağlıklı olarak yaşayabilecek empatik, çağdaş ve verimli bireyler olarak donanımı sağlayabilmek için!

“Sürekli Gelişim ve İyileştirme” çalışmalarının, kararlı, sabırlı ve gereğince uygulandığı eğitim kurumlarında görülen başarı, “önce insan” görüşünün ve bilimsel çalışmaları benimsemiş çağdaş uygulamaların sonuçlarından biri. Eğitim kurumlarının başlıca paydaş grupları olan idareci, öğretmen, aile ve hatta iş dünyası ile Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK) ‘Nitelikli Eğitim’ konusunda bilinçlendirilmesi sürecinde, öğretmen ve öğrencilerin olduğu kadar anne ve babaların da aynı olanaktan yararlanması gerektiğine olan inancım nedeniyle bu kitabı kaleme aldım. Önceleri hedefim yalnızca ilköğretimden liseye kadar okumakta olan öğrenciler iken, sonraları anne-babalarla öğretmenleri de işin içine katarak her sınıf düzeyindeki öğrencilere ve okul sürecini tamamlamış yetişkinlere de seslenmek gerektiğini düşündüm. “Her bireyin başarılı ve topluma yararlı bir vatandaş olabilmesi için ‘yaşam boyu öğrenen’ olması gerektiği” fikrinden yola çıkarak ‘İçimdeki Çocuğu’ ve onun sıcacık yuvasını derdimi anlatmada aracı yaptım. Elimden geldiğince basit bir dil, ilgi çekici ve güncel örnekler kullanmaya çalıştım. Amacım geleceğin liderlerini ve onları yetiştirme görevini ve sorumluluğunu taşıyan öğretmen ve aile bireylerini “Neden yaşam boyu öğrenen olmalı? Neden bu okul-aile işbirliğiyle yapılmalı?” sorularına odaklayabilmekti.

Eğitimin, nitelikli birey yetiştirmek için önce aile yuvasının sıcaklığı içinde başlayıp daha sonra okulu, toplumu ve iş dünyasını sarıp sarmaladığını vurgulamaya kültürümüzün özünü oluşturan imeceyle anlatmaya çalıştım. Yani kısaca; “Evimizdeki Okul, Okulumuzdaki Ev” yaklaşımının önemini vurgulamak istedim. İşte bu nedenle kitabımın ismi: “Çekirdekten Yetiştirme”. ‘Ağaç yaşken eğilir’ özlü deyişinin bir başka söylenişi. Hintli dostum sevgili Dr. Jagdish Gandhi’nin okuluna slogan yaptığı “Catch them young=Onları küçük yaştan eğitin!” sözünde olduğu gibi… Bu isim eğitime verilen önemin ailede vurgulanması gerektiğini, büyük küçük fark etmeksizin ailedeki her bireyin ‘yaşam boyu öğrenen’ olmasını anlatıyor. Hem böylece, hedeflerinden birinin “yaşam boyu öğrenen kuşaklar yetiştirmek” olarak tanıtımı yapılan 2005 yılı İlköğretim programları için de ortaya yararlı bir kaynak çıkmış oluyor.

Aslında bir yaşam biçimi olan ‘Yaşam Boyu Gelişim” veya diğer bir deyişle “Sürekli Kalite İyileştirme” bireysel donanımımız için son derece yararlı ve uygulanması da kolay bir felsefe. Öğrenmeye ve sürekli gelişime açık bir dönemde, yürekleri tertemiz duygularla dolu olan çocuklarımızın olumlu düşüncelerini olumsuza çevirmemek; yüksek düzeydeki enerjilerini ülkemizin çağdaşlaşması, ilerlemesi ve mutluluğu için yönlendirmek ve de yapıcı ortak çalışmalar yoluyla daha da pekiştirmek, biz yetişkinlerin, özellikle ebeveynlerden başlayarak tüm düzeydeki eğitimcilerin amacı olmalı. İnsanlarla barışık, her zaman öğrenmeye hazır, meraklı, mutlu ve yaratıcı ‘İçimizdeki çocuğu’ büyütmememiz gerektiği vurgulanır çoğu zaman uzmanlar tarafından. Henüz kin, nefret ve savaş gibi olumsuz duygularla donanmamış, meraklı gözlerle çevresini inceleyen ve hep bir eli yardıma hazır olarak uzanmış o “çocuk”, yetişkin bireyin de sığındığı en huzurlu limandır genelde. Önemli olan; zaman zaman ona kulak verip mantığımızın yerine yüreğimizin gözüyle bakabilmek; insan olmanın “saygınlık” ile taçlandırılması gerektiğini ona öğretebilmek.

Bu çalışma, 1992 yılından bu yana son derece ilgimi çeken kalite felsefesi çerçevesi içinde öğrendiklerim ve öğrencilik yıllarımdan başlayarak öğretmenliğimin 39. yılına kadar edindiğim birikimin bir ürünü. Tabii ki bu kitaba ailemin katkısını yadsıyamam. Annemin ‘yaşam boyu öğrenci olma’ ilkesi benim de ilkem oldu. 70’li yaşların huzurlu dinginliğinde bile neden teknolojiyi, özellikle interneti kullanamadığını sorgulayan ve buna hayıflanan canım annem ile yaratıcılık adına daha yeni yeni geliştirilmekte olan stratejileri yarım asır önce üzerimde uygulayan sevgili babamın –nûr içinde yatsınlar-ilk öğretmenim olup bana okuma ve sürekli öğrenme aşkı kazandırışlarını unutmam mümkün değil. Okuldan önceki eğitim ocağım, evimdi benim. ‘Yaratıcılığımı ortaya çıkartan’ en güzel uygulamalarla büyütüldüğümü, yıllar sonra bir eğitimci olarak akademik çalışmalara giriştiğimde anladım. İletişimin ve geri bildirimin önemini, yanlış ve doğrularımı açık yüreklilikle ve dürüstçe paylaşabilmeyi çok değerli anne ve babamdan öğrendim. Evdeki öğretmenlerimdi onlar benim; evimse okul! Atatürk’ümü ve ilkelerini evdeki Atatürk Köşesindeki “Gençliğe Sesleniş”inden kazandım. Beni çekirdekten itibaren aileme, vatanıma, milletime ve tüm insanlığa hayırlı bir evlat olmam için yetiştirme gayreti gösterdiler; tıpkı her bilinçli anne-babanın yapması gerektiği gibi. Kendilerine sonsuz sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Köy Enstitülü büyüklerim, Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü mezunu öğretmenlerim oldu. Çocukluğumun daha ilk yıllarında saz, keman ve mandolin nağmeleriyle tanıştım. Şiirler, şarkılar ve rondlar yoldaşım oldu. 4 yaşımda başlayan ‘okuma-yazma’ heyecanım çizgi roman haline getirilmiş klasiklerle doruklara ulaşmıştı daha o yaşta. Zamanla da; Yakup Kadri, Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Sait Faik, Aziz Nesin ile yurdumun, Cronin, Dickens, Twain, Tolstoy, Moliere, Hugo ve daha niceleri ile de diğer ülkelerin gerçeklerini tanımaya çalıştım. “Kafa, Kol ve Kalp” üçlüsünün ancak birlikte ve uyum içinde geliştirilmesiyle “yetkin bir insan” olunabileceği gerçeğini kavrattı tüm bunlar bana.

İzmir Eğitim Enstitüsü’nden mezuniyetimle başlayan meslek yaşamıma, yurdumun her ilini gezip tanımak ve orta öğretimden üniversiteye, hatta yüksek lisans sınıflarına kadar farklı il ve düzeydeki okullarda çalışmak renk ve zenginlik kattı. Daha da güzeli, en büyük desteğim olan sevgili anne ve babamdan sonra aynı desteği sevgili eşimde de bulmam oldu. Bu felsefeyle yetiştirmeye çalıştığımız ve şu an çok özel ve başarılı bir meslek yaşamı içinde olan biricik kızımızın kalite odaklı yaşam yolculuğuma olan katkılarını yadsıyamam. İyi ki varlar ve benimle birlikteler.

Birikimimi; kalite uzmanı, sevgili dostum John Jay Bonstingl’ın kolay anlaşılır ve uygulanır bir şekilde sunduğu kalite ilkeleri, sevgili Hintli kardeşim Dr. Vineeta Kamran’ın bilgeliği ve yaşamıma son yıllarda renk katan sevgili Evelin G.Lindner ve Linda M. Hartling’in insan onurunu yüceltme çalışmalarıyla harmanlayınca ortaya bu rehber kitap çıktı. Eminim ki; sizler de kalite yolculuğuna bir an önce çıkmak için sabırsızlanacak ve yaşamınız boyunca içinizdeki öğrenme dürtüsüne sırtınızı dönmeyerek, bu ülküyü gerçekleştirmenize yardımcı olan ‘içinizdeki çocuk’un çağrılarına kulak vereceksiniz.

Bu kitabın ilk beş bölümünün çok basit olarak anlatıldığı ilk baskısı 2003 yılında “Ben Kalite Gönüllüsü bir Öğrenciyim” adı altında Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında çıktı. Milli Eğitim Bakanlığı, yayımcılık sistemini değiştirince tükenen baskısı yinelenemedi. “İçimdeki Çocukla Sürekli Öğrenen Ben” adıyla ve anne – babalara da seslenen ayrı bir bölümüyle 2007 yılında yeniden basıldı, ancak dağıtımı üstlenen firma ile yaşanan sorunlar yüzünden basılan kitapların yarısı kayba uğradı. Bir zamanlar öğrencim ama şu an değerli meslektaşlarım olan sevgili Duygu Deniz ve Hatun Zengin Bolatkale’nin çevirisiyle sizlere yeni bir bölüm olarak eklediğimiz 90 etkinlik, 1985 yazında kendimi geliştirme amacıyla katıldığım “Milli Eğitim Bakanlığı, Anadolu Liselerine İngilizce Öğretmeni Yetiştirme Hizmet içi Eğitim Programı” ve 1986 yılı “Fullbright Semineri”ndeki kaynaklardan alınmadır. Lütfen onları evinizdeki ve sınıfınızdaki çalışmalarınızda birer oyun olarak, çocuklarınızın öğrenme yolculuklarını keyifli hâle getirmek amacıyla kullanın. Elinizdeki değiştirilip geliştirilmiş baskıyı Art Reklamcılık’ın sahibi sevgili Naim Özsezikli Beyefendinin maddi ve manevi desteği; A + Pozitif Matbaasının sahibi sevgili Apdullah Yıldırım’ın kitabın ismini bulma ve Dignity Press’in basma konularında gösterdiği büyük işbirliğiyle gerçekleştiriyoruz. Özellikle Naim Beyin kitabın basımı için gösterdiği özverili çabaya minnettarım. Umarım daha fazla kişiye ulaşır, yararlı oluruz. Dönütlerinizi bizlerle paylaşmanızı diliyoruz.

Sevgili öğrenciler, sizleri seviyor ve ülkemizin geleceği adına sizlere çok ama pek çok güveniyorum. Niteliğinizi her gün biraz daha geliştirme adına yaptığınız ‘sürekli gelişim yolculuğu’nda yolunuz açık olsun! Unutmayın ki bu bir ‘İnsan Olma Yolculuğu’ ve her yer sizin için bir öğrenme alanı ama öncelik; evinizde!

“Gelecek mühendisleri” olarak algıladığım, siz sevgili anneler, babalar, öğretmenler: Çocuklarımızı iyi yönlendirmek istiyorsak onların neler hissettiklerini, neler düşündüklerini, nasıl öğrenebildiklerini, bizi nasıl değerlendirdiklerini ve yaşamda -şu ya da bu şekilde- hangi sorunlarla karşılaştıklarını, bu sorunlar ve engeller karşısında ne düşündüklerini ve onları nasıl aşmayı planladıklarını bilmemiz gerekiyor. Yuvalarınızın sımsıcak, sevgi dolu ve eğitici alanlar olması şart. Okulların da sıcacık aile ortamı benzeri yuvalar… İnternet evleri ofis yaptıysa, neden okul yapamasın! Öğretmenlerin yerini tabii ki hiçbir şey tutamaz ve tutmamalı. Ancak öğretmenlerin kendilerini çok iyi yetiştirip donanmalarına devam etmeleri de son derece önemli. Mezun olunan bilgilere sımsıkı yapışıp emekli olana dek aynı yöntem ve felsefeyle gitmemek; gelişimin ve öğrenmenin sürekli olduğunun ayırdında olmak ve öğrencilerimizden de çok şey öğrendiğimizi peşinen kabul etmek biz 21. Yüzyıl eğitimcileri için anahtar kurallar. Verdiği ödevi acaba önceden kaç öğretmen yapmakta kendisini öğrencilerinin yerine koyarak? Acaba kaç anne-baba koyduğu yasaklar kendilerine uygulansa neler hissedeceklerini düşünmekte? Kaçımız gelecek planlarımıza başka öğrenecekler listesi hatta bir meslek daha ekledik? Hangimiz; “Bu benim için geçti!” yerine; “Bunu kendime, yaşantıma nasıl uyarlayabilirim ve/ya öğrenebilirim?”diye düşünüyoruz?

Hepimiz bizden sonrakiler için birer “rol model”iz. Elinde sigarası ile “Sakın sigara içtiğini görmeyeyim!” diyen bir anne modeliyle; “Neden kitap okumuyorsunuz? Sizde bu alışkanlığı bir türlü yaratamadım! Ne kadar da tembelsiniz!” diye sürekli söylenip duran ama okuyup araştırdığı, elinde bir kitap taşıdığı asla görülmemiş bir öğretmenin, öğrencileri üzerindeki inanılırlığı ve etkinliği sizce ne kadardır? Tüm bunlar, hep bildiğimiz ama vazgeçemediğimiz alıntılar yaşamdan. Bir şeyleri “değiştirme” vakti! O, neden şimdi olmasın? Çocuklarınızı, öğrencilerinizi nitelikli, saygın ve onurlu bir yaşam için ne kadar erken yönlendirirseniz; yaşamda o kadar çok başarılı olacaklar! Ve bu anlayış evden başlayarak önce okulda sonra toplumda onları sarıp sarmalayacak. Bunu hiç unutmayınız lütfen…9

Bu kitap; “kalite felsefesi”ni öğrendikçe kendini mutlu ve verimli hisseden, evini, ailesini ve öğretmenini çok seven, kendince “sürekli gelişim” yolculuğunu başlatan bir çocuğun ağzından yazılmıştır. Çağdaş ve gelişime açık olan bu çocuk, attığı her adımın yanı sıra başladığı her kitap bölümünü özlü sözler ve görüşler ile süslemiştir. Umarım sizler de içinizdeki çocuğu dinleyip ona kendini anlatabilme hakkı veriyorsunuzdur. İç seslerimiz çok değerli. Bizler eğer yüzyıllardır tarih sahnesindeysek, nedeni ‘gönül gözü’müzü açık tutmayı bilmemizdendir. Küçüğüyle büyüğüyle; kadını ve erkeğiyle bir yumak, gereğinde tek bir yumruk olabilmeyi, birbirimizi anlamayı ve birlikte imece ruhunu yaşatabilmemizdendir. Bu asırlardır böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak! Hele bir de okumayı sever ve ezberlemek yerine bilimsel yöntemlerle sorgulamayı, düşünmeyi ve çözüm üretmeyi bilebilirsek…

Satırlarımı, yeni yılda bir kez daha okumaya karar verdiğim ve bunu yapmakta da ne kadar isabetli davrandığımı bir kez daha anladığım; “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitaptan bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Kitabın bir başka baskısı, 7 yaşımdayken babam tarafından kütüphaneme kazandırılan ilk kitaplardan biriydi. Özelliği neydi derseniz; 83 yıl önce Petrov tarafından kaleme alınan ve Finlandiya’nın neden PİSA sonuçlarının en başında yer aldığını bize çok güzel açıklayan kitabın 44. sayfasında yazarın satırları bunu çok güzel açıklıyor:

“…İnsanlar şahsi sorumluluklarının farkına varmadığı sürece, ülkenin kalkınması da mümkün olmayacaktır. Her vatandaş, “yaşamın yaratıcısı” olmalı… Kim olursanız olun profesör, doktor, âlim, tüccar, subay, din adamı, bakan bu yeteneğinize, başarınıza ve başarısızlığınıza bağlıdır, fakat bir tek şeyi unutmayın: Ülkenize ve halkınıza bedeninizin, aklınızın ve ruhunuzun bütün gücünü verin!”

Her birinizin edindiği bilgi ve beceriyle birer “Yaşam Yaratıcısı” olmasını diliyor, çekirdekten yetişen yani küçük yaştan itibaren gereğince, doğru ve akılcı bir şekilde yönlendirilen çocuklarla dolu mutlu ve verimli bir dünya diliyorum.

Sonsuz sevgi ve saygılarımla, aydınlık yarınlar.

Dr. Hayal KÖKSAL

2 Eylül 2011, İstanbul